Yapay Zekâ’t

İnsanlara rehber olarak gönderilen peygamberler, kendilerine tevdî edilen elçilik görevinin delili olarak çeşitli mucizeler göstermişlerdir. Mucize kelimesi Arapça “acz” kökünden gelmektedir. İçinde bulunulan zaman ve şartlar dahilinde icra edilmesi mümkün olmayan işler ve gerçekleşme imkânı bulunmayan durumlar, mucizelerle mümkün hale gelmiştir. Dünya hayatımızı sınırlayan fizik kanunlarını devre dışı bırakan veya gerektiğinde zıddına hareket edebilen peygamberler, sıradan insanların yapamadıkları bu işleri Allah’ın yardımı ile kolaylıkla yapmışlardır.

Mucizeler, insanların merak duygusunu kamçılayarak onlara bir vizyon göstermiş ve gidilebilecek en ileri ufuk noktasını işaret etmiştir. Gemi inşasından, demir gibi madenleri işlemeye, havada seyahat etmekten ses ve görüntüleri uzaklara taşımaya, hastalıkları tedavi etmekten saat ve takvim hesaplarına kadar pek çok konuda örnekler mevcuttur.

İlk insan ve ilk peygamber olan Hz. Adem’in mucizesi de ona isimlerin öğretilmesi idi. İnsanlık bu mucizenin çizdiği ufka en çok içinde bulunduğumuz yüzyılda yaklaştı. Bilim ve teknik alanındaki gelişmeler ve özellikle bilişim teknolojileri, isimlendirme mucizesinin örneklerini göstermektedir. İlk peygamberin mucizesinin en çok ahir zamanda tezahür ediyor olması da ilginçtir.

Bilişim teknolojilerinin temelinde düşük voltajlı elektrik sinyalini 0 ve yükseklerini 1 diye isimlendirme yatar. Bir ve sıfırlardan oluşan belli uzunluktaki mesaj blokları, birer komut gibi baskılı elektronik devrelerde çalıştırılır. Belli sayı ve sıradaki komutlar kümesi ile oluşturulan kümeler ve o kümelerden belki de milyonlarcası ile işletim sistemleri yazılır. İnsan diline yakın kelimelerden oluşan komutlarla kodlanan üst seviye programlama dilleri ile uygulamalar ve programlar geliştirilir. Programları geliştirenler, belli kurallarla çalışan ve her durumda kesin bir sonuç çıkaran algoritmaları kodlarlar. Sürprize yer yoktur, program çalışır ve beklenen sonucu üretir.

Günümüzde artık neredeyse her alanda yapay zekâ uygulamalarının kullanımını görmekteyiz. Klasik kodlama ile geliştirilen uygulamalar ile yapay zekâ kullananlar arasındaki farkı şöyle örnekleyebiliriz: Bir lamba düşünün, açma düğmesine basılınca yanmaya ve kapatma düğmesine basınca da kapanmaya ayarlanmış klasik bir lamba olsun. Bu lamba, içinde bulunduğu odanın aydınlık durumu ne olursa olsun, açma düğmesi aktifleştirilmişse yanar. Kapatma düğmesine basılınca da kapanır. Elektrikle ilgili bir sorun varsa da hiç çalışmaz. Yapay zekâ ile desteklenmiş lamba ise ortamın ışık seviyesinden daima haberdardır ve ihtiyaca göre kendi ışık seviyesini ayarlar. Karanlık ise gücünü artırır, aydınlık ise kısar. Hatta, odada hiç kimse yoksa yanmaz. İçeride biri varsa ruh haline göre ışığı ayarlar.

Yapay Zekâ Nasıl Çalışır?

Öğrenir. Öğrenme işini istatistikî verileri yorumlayarak yapar ve tahmin eder. Veri kümesi ne kadar geniş olursa öğrenmesi ve tahmin gücü de o kadar büyür.

Veriler nereden geliyor? Kameralar, sensörler, insanların kullandıkları elektronik sistemlerde bıraktıkları izler ve kısaca dijital formata dönüştürülebilen her türlü veri kaynak olarak kullanılmaktadır. “Müşteri velinimetimizdir” mottosunun yerini “Veri nimetimizdir” almış durumda.

Veri kapma yarışı o denli büyük ki, firmalar bunun için insanlara uygulama ve depolama alanlarını bedava bile kullandırıyorlar. Yapay zekâlar çalışma prensibini bir türkü ile anlatsa “Verilerle talim var, terbiyeli verim var. O da gitti yabancı servere, ne talihsiz başım var” derdi herhalde.

Hastalık teşhisinden hukuka, güvenlik uygulamalarından alışveriş sistemlerine, finansal işlemlerden lojistiğe kadar aklımıza gelen her alanda çalışmak üzere geliştirilmiş yapay zekâ destekli uygulamalar var ve bu durum pek çok insanı endişelendiriyor. Öncelikle, “Acaba bu işi yapay zekâya bırakarak doğru mu yapıyoruz? Doğru kararı vererek çalışabilecek mi?” diye, sistemlere güven noktasında bir endişe var. Bu endişenin yersiz olduğu fikri, “İşimizi elimizden alırsa biz ne yapacağız?” şeklinde başka bir probleme dönüşüyor. Bir sonraki soru da “Yapay zekâ kendisini çok ilerletip hayatımızın her alanını kontrol etmeye başladıktan sonra bize hayat hakkı tanımamaya karar verebilir mi?” Öyle ya, “Bu fakir kardeşinize verinizi verin, etkiyi görün” diyen yapay zekâ, yetkileri geliştikçe otokratik bir IT’okrasi mi inşa edecek? Etki alanı genişledikçe etik kaygılar olmadan mı işlemeye başlayacak?

Karamsar ve distopik tablolar çizenlerin aksine, ben bu konuda oldukça iyimserim. Yeni tekniklerin ve teknolojinin gelişmesi birtakım meslekleri yok etse de nice yeni mesleklere kapı açar. Kimse işsiz kalmaz.

Biz neysek verilerimiz de odur, verilerimiz nasıl olursa yapay zekâmız da o minvalde şekillenecektir. Devletler ve milletler arası iş birlikleri ve ortak çalışmalarla manipülasyonlardan uzak tutularak yapay zekâların düzgün eğitilmesi ve işlenmesi sağlanabilir. Ciddî bir şekilde kanunlar ve kurallar oluşturulup takip edilmesi gereklidir. İnsan zekâsının ancak zekâtından oluşan sistemlerin, insan aklını devre dışı bırakabileceklerini de düşünmüyorum doğrusu…

1 Yorum

  1. Elhak..Hele de şu son kısmına şu “bütün kuvvetimle” katılıyorum…Aynı kanaattdeyim…

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*