Düşüncenin evrimi: Sanayi Devrimi’nden yapay zekâ çağına

“Her şeyi maddede arayanların akılları gözlerindedir. Göz ise mâneviyatta kördür.” (Bediüzzaman Said Nursî)

Uyarı: Bu yazı, yapay zekâyı şeytanlaştırmak amacıyla değil, aksine bir yapay zekâ hayranı tarafından muhtemel bir tehdide karşı akılları uyandırmak amacıyla yazılmıştır.

Doğrudan konuya girecek olursak bu yazının büyük bir soru metninden ibaret olduğunu söylemek isterim. Sorum ise temelde şu: Yapay zekânın üretime kattığı muazzam fayda bize gelecekte çok daha yaygın ve aktif bir şekilde kullanılacağını net olarak gösteriyor. Ve elbette kullanım yaygınlaştıkça toplumda genel olarak yapay zekâya komut verme kabiliyeti de gelişecek. Peki bu gelişme dilde sebep olacağı kısıtlama ile düşünme kabiliyetimizi de etkileyecek mi?

Zira biz biliyoruz ki; dil değiştiğinde düşünce de değişiyor. Kelimelere hükmeden, topluma da hükmediyor. Namibya’daki Himba kabilesi buna büyük bir örnek mesela. Bu kabilenin dilinde “mavi” rengine karşılık gelen bir kelime yok. Ve yapılan araştırmalarda çok net görülüyor ki bu kabilenin mensupları mavi ve yeşil renklerini ayırt etmekte çok zorlanıyorlar. Ne zaman “mavi” özel bir kelime oluyor, o zaman insanlar mavi ile yeşilin bambaşka renkler olduğu farkındalığına ulaşıyorlar.

O halde daha önce gözlemlediğimiz bir gerçeği tekrardan hatırlayarak başlayalım ki, yapay zekâya dair yapacağımız çıkarımlar bu sağlam temelde anlaşılsın.

Aklın göze indirilmesi ve Sanayi Devrimi

Sanayi Devrimi ve çok daha öncesinde yaygınlaşan Rasyonalizm ve Empirizmle, birçok düşünür geleneksel toplumun düşünce yapısı aksine aklı göze indirir bir düşünce sistemi kurdular. Sonrasında gelen Sanayi Devrimi ise sadece makineler ve fabrikalarla sınırlı kalmayıp, insanların dünyayı algılama biçiminde de köklü değişikliklere sebep oldu. Makinelerin gürültüsü arasında, toplumda rasyonel ve mantıklı düşünme ön plana çıktı. Duygusal ve sezgisel rehberlik sağlayan kalp, analitik aklın gölgesinde kaldı. Bu değişim, eğitimden kültüre kadar toplumu derinden etkiledi.

Eğitim sistemi bile bu değişimden nasibini aldı. Kadının iş hayatına katılmasıyla birlikte çocuk eğitimi de akılcı bir forma dönüştü. Annelere çocuklarını kucaklarına almamaları, kontrollü ağlatma gibi yöntemler ile duygu bağlarını zayıflatmaları önerildi. Sonuç? Daha bireyselci ve mantıklı bir toplum.

Yani düşüncenin değişmesi, gerçeği değiştirdi.

Empirizmin zaferi: Aklın göze indirilişi

Empirizmin temel argümanı olan “Gerçek olan ölçülebilir olandır” düşüncesi, aklın göze indirildiğinin en büyük tezahürüdür. Bediüzzaman Said Nursî’nin dediği gibi, “Her şeyi maddede arayanların akılları gözlerindedir.” Gerçekten de Sanayi Devrimi ile akıl, gözlerin gördüğü maddî dünyaya indirgendi.

Peki düşünce, akılcılık ve deneyselcilik yöntemi içerisinde daha da darlaşıp makinenin anlayacağı daha da dar bir yola girerse?

Yapay zekâ ve yeni bilişsel değişim

Günümüzde, yapay zekâ (AI) hayatımıza daha fazla entegre oldukça, yeni bir bilişsel değişimin yaşanılması kaçınılmaz oluyor. Özellikle makine öğrenimi ve doğal dil işleme temelli AI sistemleri, aldıkları komutların (promptların) kalitesine büyük ölçüde bağımlı. Bu sistemlerin etkinliği, AI’yı en iyi şekilde yönlendiren kesin ve etkili komutlar oluşturma yeteneğine dayanıyor. Bu yeni odaklanma, tıpkı aklın göze indirilmesi gibi, gözdeki aklı daha dar bir açıya sıkışmaya itiyor.

Sanayi Devrimi’nin akılcılığı yücelttiği gibi, AI devrimi de makinelerle en iyi şekilde iletişim kurma yeteneğini ön plana çıkarıyor. Gitgide kişisel asistan rolüyle hepimizin hayatına girecek LLM botlarının (ChatGPT gibi) ilk önce onlarla nasıl konuşacağımızı yönlendirirken, zamanla insan aklının nasıl düşündüğünü şekillendirecek bir süreci başlatacak olması kaçınılmaz görünüyor. İlk başta ifade ettiğimiz gibi Sanayi Devrimi deneyiminden de gördüğümüz üzere, insan belli şekilde düşünmek konusunda eğitilmeye çok müsait.

Kısacası; yapay zekânın yükselişi ile birlikte sadece makinelerle değil, kendi düşünce tarzımızla da yeni bir ilişki kuruyoruz. Akılcılık en öndeki konumunu korumakla kalmıyor daha da daralıyor. Bilişsel kabiliyetin kişinin bildiği kelimelerle kısıtlı olması kısmını ifade ettik. Eğer kullandığınız dil bazı manaları karşılayan kelimeleri bulundurmuyorsa o manaları anlamak imkansızlaşabiliyor. (Burada Bediüzzaman’ın bir manaya karşılık gelen bütün kelimeleri toparlamak istediği tersten sözlüğü de akla geliyor.)

Sonuç olarak; aynı Himba kabilesi gibi biz de yapay zekâ ile belli şekilde konuşmaya başladıktan sonra bazı hakikatlere karşı körleşebilir miyiz acaba? Tıpkı modern insanın hakikatlere karşı akılları gözlerine indiği için körleşmeleri gibi dilimizin şekillenmesi bu körlüğü daha da karanlıklaştırabilir mi?

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*