Hürriyetini israf etme

Hürriyet, insanı insan yapan değerlerin başında gelir. Allah insanı hür olması için yaratmıştır ve bu nedenle cüz’î bir irade vermiştir. Hürriyetini muhafaza etme ve onu elinden çalacak sebeplerden uzak durma sorumluluğu da insana verilmiştir. Hürriyet, insanın içinde yanan nazik ve nazenin bir alevdir ve onu sürekli söndürmek isteyen rüzgarlara ve fırtınalara maruzdur. Sürekli hücuma uğrayan hürriyeti muhafaza etmenin en güzel yolu da etrafına güçlü bir siper inşa etmektir.

Bilhassa gençlik zamanı enaniyet, nefis ve heva rüzgarlarının şiddetle estiği ve insanın hürriyet ateşini söndürüp onu ebedi esaret altına almakla tehdit ettiği zor bir dönemdir. Evet en büyük esaret günahların ve nefsin esiri olmaktır. Zira kendisini baskı altına alıp hürriyetini kısıtlayacak başka biri olmasa da insan daima nefsinin esareti altına düşme tehlikesiyle karşı karşıyadır. Halbuki nefsine esir olmayanı kimsenin zorla esir edebilmesi mümkün değildir. Esaret, ekseriyetle nefisten gelen bir zaaftan kaynaklı olarak ortaya çıkar. Çünkü insanın alışıp müptela olduğu günahları ve bağımlılıkları karar verme mekanizmasını bozarak insanı heveslerinin peşinden koşan bir hayvana çevirir. Müptela olduğu şeyi elde etmek uğruna her şeyi feda eden bir insanı esaret altına alıp istenen yöne sevk etmek ise oldukça kolaydır.

Gençlik döneminde insanı günahlara sürükleyip müptela eden, yani hürriyetini tehdit edip esaret altına sokacak yolun başında kanaatsizlik ve israf vardır. İsraf ile insan kanaatten uzaklaşır ve helâl olarak elinde bulundurduğundan daha fazlasını arzu etmeye başlar. Daha fazlasını elde etme arzusu ise gençleri meşru yoldan saptırarak haram ve günah çölüne savurur. Bu çöle düştükten sonra insanın tercihlerini yönlendirme becerisi elinden uçup gider. Çöle düşen insanın, gördüğü her hayalin ve serabın peşinden gitmesi gibi; günah ve haram çölüne düşen genç de kendisine menfaati olacağını sandığı fakat özünde kısacık dünya hayatını ve ebedî ahiret hayatını yaralayan ve riske atan hülyaların peşinde savrulup gider. Her ne kadar seçme hakkı kendisinde gibi görünse de içten içe genç oraya iradesi rağmına sürüklenmektedir. Kendine zarar veren yola bilerek girmek de hürriyetten çok, bağımlılıkla ilişkilendirilebilir belki. İçinde bulunduğumuz zamanda, genç kitleleri istedikleri yöne sevk etmek isteyen çevreler ekseriyetle onları maddî manevî bağımlılıklar noktasından yakalamaktadır. İsraf eden genç, bu yönüyle hürriyetini kaybetme ve gayesi menfî olan çevrelerin emellerine alet olma riski ile sürekli karşı karşıyadır.

İsrafın insanı günahlarının ve nefsinin esaretine sürüklemesinin önüne geçmek ve nazenin hürriyet alevinin sönmesini engellemenin en güzel yolu kanaat, iktisat ve istiğna ile bezeli bir siper oluşturmaktır.

Kanaat, istiğna ve iktisat birbirinden ayrılmaz bir bütünün parçalarıdır ve insanın maddî ve manevî olarak sadece helâl daire içerisinde kazandığı ile yetinmesi, başkalarından gelene muhtaç olup aramaması ve elindekini de maksimum verimle değerlendirmesi olarak tanımlanabilir. Kanaat, istiğna ve iktisat ile bezeli bir genç kendiyle barışıktır, öz kaynakları ile yetinmeyi tercih eder ve elindeki sermayeyi en verimli şekilde kullanır. Bu nedenle helâl lokma için çalışması ile kazandığından daha fazlasını aramaz. Bu durum maddî konular için olduğu kadar manevî konular için de geçerlidir. Mesela ailesinden ve yakın çevresinden gördüğü meşru sevgi ve saygıya kanaat eden bir genç başkalarının beğenisi ve sevgisini aramaz, onlardan istiğna eder. Böylece özgüveni ve özsaygısı yüksek olan bu genç sırf başkalarının beğenisini kazanmak gayesi ile hareket etmediği gibi, verdiği kararları da sadece kendi hür iradesi doğrultusunda verir. Öte yandan elindekine kanaati olmayan bir genç sürekli bir sevgi ve beğeni arayışına düşer, “Daha çok kişi beni beğensin ve sevsin.” düşüncesi ile insanları hoşnut etmenin kölesi olarak hürriyetini kaybeder. Misaller çoğaltılabilir. Maddî-manevî çeşitli konularda hürriyet-israf ilişkisinin işleyişi ekseriyetle bu şekildedir.

Kişisel noktada israf, hürriyetimizi tehdit eden bir unsur olduğu gibi dinî hizmet yapan cemaat ve tarikatlar için de öyledir. Elindeki kaynaklar ile yaptığı hizmete kanaat etmeyen cemaat ve tarikatlar “daha fazla hizmet” gayesiyle israf tuzağına düşer. Hizmeti artırmak gayesi ile ihtiyaç harici masraflarını artıran cemaat ve tarikatlar halka el açmaya mecbur olarak istiğnadan kopar. Bunun neticesi olarak da karar verme mekanizmaları Allah’ın rızasından çok, halkı hoşnut etme üzerine işler. Oysa din hizmeti sadece ve sadece Allah rızası için yapılmalıdır.

Asrımızın tüketim çağı olması ve insanı kanaat ve iktisattan kopararak sürekli israfa sevk etmesi sebebiyle bu asırda hürriyet imtihanı daha da zorlaşmış durumdadır. Zamanımız, paramız, kuvvetimiz, fikrimiz ve sermaye olarak kabul edebileceğimiz her şey bu denkleme dahil edilebilir. Dolayısıyla günümüz insanlarının, bilhassa gençlerinin; kanaat, iktisat ve istiğna siperiyle hürriyet alevini onu söndürecek fırtınalardan muhafaza etmesi gerekir. Sırf bireysel hürriyetlerimiz değil, iman hizmetini hür bir şekilde yapma hürriyetimiz de buna bağlıdır. İsraf etme hürriyetimiz yoktur, hürriyetimizi israf etme lüksümüz de yoktur.

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*