Hürriyet, serbestiyet ve aile üzerine

Hürriyet… Bu zamanda en ihtiyacımız olan, gündemden hiç düşürmememiz gereken ve en önemlisi de, doğru anlamamız gereken bir kavram. Gerek iç dünyamızda, gerekse ailede, okulda, işte ve toplumdaki her alanda; hür olmak insan olmanın gereğidir. Ancak hürriyet, tüm bu alanlarda serbest olmak demek değildir. Hürriyet ve serbestiyet arasındaki farkı anlamak, insanî olarak çok mühimdir. Çünkü kendi hukukunu korumak ve başkalarının hukukuna müdahale etmemek için hürriyet kavramını doğru anlamak gerekir.

‘Serbest’ kelimesi TDK’da “istediği gibi davranabilen, hiçbir koşula, sınırlamaya bağlı olmayan” anlamlarına gelir. Serbestiyet ise; serbest olma halidir ve kuralsızlık, itaatsizlik, lakaytlık, gaflet, sefahat, hevesat gibi kavramlarla açıklanabilir.

Hürriyet ise sınırlı serbestiyettir. Bediüzzaman, “Sefahet ve rezaletteki hürriyet, hürriyet değildir. Belki hayvanlıktır, şeytanın istibdadıdır. Nefs-i emmâreye esir olmaktır”1 demiş ve sınırsız serbestiyetin mahiyetini ortaya koymuştur.

İnsan, doğumuyla birlikte hürriyet ve serbestiyet arasındaki farkı gerek düşe kalka gerekse ebeveynlerinden aldığı yardım ile öğrenir. Bir bebek, yanlışlar yaptıkça bu yanlışlarından ders alır. Elini sobaya uzatan çocuk sobadan zarar görünce sobaya yaklaşmaması gerektiğini anlar. Böylelikle hürriyet alanını belirlemiş olur. Anne ve baba da onun serbest olamayacağı noktaları ona gösterir ve yanlış yapacağı sırada onu uyarır. Çocuk, anne babasına itaat ettiği takdirde hürdür. İtaatsizliği ise hürriyet alanının dışına çıkmasına, kendisine ve etrafına zarar vermesine sebep olur.

Üstad Bediüzzaman, Münazarat adlı eserinde “Allah’ı bırakıp da birbirimizi rab edinmeyelim.”2 ayetini tefsir ederken hürriyeti şöyle tanımlamıştır:

“Hürriyetin şeni odur ki, ne nefsine, ne gayrıya zararı dokunmasın… Hürriyet budur ki: Kanun-u adalet ve tedipten başka, hiç kimse kimseye tahakküm etmesin. Herkesin hukuku mahfuz kalsın, herkes harekât-ı meşruasında şâhâne serbest olsun.”3

Evet, insan meşru dairede şahane serbesttir. Meşrûiyetin dışına çıkmadığı sürece istediği gibi yaşayabilir. Bu, onun hürriyet alanıdır. Gerek şahsî hayatında gerekse içtimaî alandaki bu hürriyet alanı oldukça geniştir. Ancak bu alanın dışına çıkarsa nefsine ya da başkasına zarar verir. Böyle bir durumda aslında serbesttir ancak hür değildir.

Şahsî ve içtimaî ya da maddî ve manevî birçok alanla insan alakadardır. Kendi nefis, akıl, kalb gibi latifelerinde; sevmek, üzülmek, öfkelenmek gibi duygularında; yemek, görmek, duymak, konuşmak gibi fiillerinde insan hürriyet alanını öğrenmeli ve o alanın dışına çıkmamalıdır. Yine ailede, işte-okulda, komşuluk ya da akrabalık ilişkilerinde de bu geçerlidir.

Öncelikle nefsimizin bizlere Allah’ın bir emaneti olduğunu ve onu hoyratça kullanamayacağımızı bilmek, yani nefsin hukukunu bilmek, kendi içimizde hür olmamızın bir şartıdır. Bu ise nefsi ibadetle Allah’a yöneltmek, “abdullah” olduğunu bilmek ve Rabbimizin çizdiği sınırlar çerçevesinde yaşamakla olacaktır.

Bir çocuğun anne babasına itaat ederek serbestiyet sınırını öğrenmesi gibi; ubudiyet, yani kulluk bilinci de insanı Rabbine itaat ettirip serbest olmadığı alanları görmesini sağlar. Ubudiyet, hürriyetin bir parçasıdır. Bu, insanın kendi içinde hür olmasını sağlar.

Aile ise en geniş daireden en dar daireye kadar hürriyetlerin öğrenildiği, hak ve hukukların düşünüldüğü en önemli alandır. Aile ortamı en güvenilir yerdir. Çünkü yapılan yanlışlar bu alanda tolere edilir, yanlışlardan ders alınır. İnsan ailede terbiye olur, ilk eğitimini ailede alır. Aile, iletişimin maksimum olduğu, irtibatın müfritâne olduğu ‘yegâne’ yerdir ve öyle olmalıdır.

Ailede hürriyet, aile fertlerini düşünerek hareket etmektir. Aile fertlerini düşünmeden yapılan fiiller, aile fertlerinin hukukunun çiğnenmesine sebep olabilir. Aile içerisinde yapılan istişareler ile hak ve hürriyetler korunur. Aile fertlerinin birbirinin hukukunu gözetmesi, aile içerisindeki istişareler ile olur.

Aile fertlerinin tam hür olabilmesi için en önemli şartlar şunlardır:

Ailedeki her fert;

  • hür bir şekilde söz hakkı alabilmelidir.
  • birbirini dinlemeli, biri kendini ifade ederken bir diğeri müdahale etmemelidir.
  • birbirinin farklı olduğunu görmeli, birbirini kalıba sokmamalıdır.
  • sıkıntılarını rahatlıkla ifade edebilmeli, birbirinden çözüm almalı, birbirine çözüm sunmalıdırlar.
  • yapılan istişareler ile iş bölümü yapılmalı, aile içi işleyiş ve kurallar belirlenmelidir.

“Aile içi şiddet” denen şey iletişimsizlikten husule gelmektedir. Aile fertleri birbiriyle iyi bir iletişim içerisinde olabilirse aile içinde şiddet değil, şefkat görülür. Hararetli tartışmalar değil, huzurlu sohbet ve muhabbet ortamları oluşur.

Ailedeki her fert birbirine emanet gözüyle bakmalıdır. Böyle olursa fertler birbirinin hürriyet alanlarına girmezler. Aksine birbirinin kabiliyetlerinin inkişaf etmesine zemin hazırlayıp hürriyet alanlarını genişletirler.

Hürriyet bir çatıdır. Bu çatıda birbirinin hukukunu gözetme vardır. Aile çatısının üzerinde hürriyet çatısı vardır ki, bu çatı aile fertlerinin birbirini korumasını gerektirir. Çünkü bir ferde gelecek zarar, diğer fertlerin de zarar görmesine sebeptir. Çünkü ailede her fert birbirini etkiler ve ondan etkilenir.

Evet, hürriyet parlaktır, etrafını aydınlatır. Ailede hür olmayan, matlaşır ve topluma zarar verir. Bir toplumun hür olması, o toplumdaki ailelere bağlıdır. Hür aileler topluma hür insanlar kazandırırlar.

Dipnotlar:
1) Eski Said Dönemi Eserleri, Münazarat, s. 177.
2) Âl-i İmrân Sûresi: 64.
3) Eski Said Dönemi Eserleri, Münazarat, s. 235-239.

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*